Peygamber (s.a.v.) Mekke’yi fethedince Mekkeli müşrikler gelip peygamberin önünde korku içinde durdular …. |
Peygamber (s.a.v.) Mekke’yi fethedince Mekkeli müşrikler gelip peygamberin önünde korku içinde durdular. Bu tablo karşısında Allah resulü kendisine eziyet eden ve kendisini Mekke’den çıkaranlardan herhangi bir intikam almayı aklından geçirmedi. Bilakis onlardan intikam alma yerine affetti. Peygamberin bu affı onlardan pek çok kimsenin islama girmesine sebep oldu. Sevgili Peygamber (s.a.v.) bu affı ile bizlere de affedici olma konusunda büyük bir ders vermiş bulunmaktadır. Sübhanallah; bugün bilim adamları hoşgörülü olup bağışlamanın ruhsal ve psikolojik hastaları tedavi etmede iyi bir tedavi yöntemi olduğunu açıklamaktalar. Hatta insanları affetmenin vücudun direnç sistemini yükselttiğini ileri sürmekteler. Bu sebeple Yüce Allah Kuran’da şöyle buyurdu: “Affetmeniz takvaya daha yakındır. Aranızda iyilik ve ihsanı unutmayın. Şüphesiz Allah yapmakta olduklarınızı bihakkın görür.” (Bakara:237).
O halde bizim de affedici olup bu konuda Allah resulü (s.a.v.)’e uymamız gerekmez mi?
Peygamber (s.a.v.) her şeye karşı olduğu gibi, hayvanlara karşı dahi son derece şefkat ve merhamet sahibiydi. Hepimiz; bir kediyi hapsederek yedirip içirmeyen, işkence ile onun ölmesine sebep olan bir kadının ateşi hak ettiği hadisesini biliyoruz. Bu nedenledir ki; insaf sahibi bazı oryantalistler, hayvanlara şefkat ve merhamet prensiplerini ilk defa getiren ve onu uygulayan kimsenin Muhammed (s.a.v.) olduğunu söylemişlerdir. Bundan dolayıdır ki, Allah (c.c.) merhamet sahibi olan efendimiz (s.a.v.) hakkında şöyle söylemiştir: “And olsun size kendinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. Çünkü o, size çok düşkün, müminlere karşı çok şefkatli ve merhametlidir.” (Tevbe: 128)
Allah resulü (s.a.v.) hayatında birçok sıkıntı ile karşı karşıya geldi. Özellikle de Mekke’den Medine’ye hicreti sırasında, Hz. Ebu Bekir (r.a.) ile birlikte Mekke ile Medine arasında mağarada bulundukları sırada, işte tam bu esnada Hz. Ebu Bekir müşriklerin peygambere bir zarar vereceğinden oldukça endişe etti. Fakat Allah resulü (s.a.v.) ona şöyle dedi: “Üzülme, Allah bizimle beraberdir.” (Tevbe:40).
Bu ifade ile Allah resulünün yüce Allah’a olan güvenin tam ve zirvede olduğunu göstermekte, aynı zamanda efendimizin Allah katından peygamber olarak gönderildiğine işaret etmektedir. Bilimsel araştırmaların tespitine göre de üzüntü, vücut direncini olumsuz etkilemekte ve vücudu bir takım hastalıklara maruz bıraktığını ileri sürmektedir. O halde bizim de Allah resulünün bu çağrısına kulak vererek üzüntüyü bırakmamız ve Allah’ın rahmetiyle sevinmemiz gerekir.
Allah resulü (s.a.v.) zikrettiği pek çok hadis-i şeriflerinde yardımlaşmanın, diğer insanlara yardım etmenin ve onlara yardım elini uzatmanın önem ve ehemmiyetini vurgulamıştır. Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Sizden biriniz kendisi için istediği bir şeyi mümin kardeşi için de istemedikçe iman etmiş olamaz" (Sahih hadis). Bu hadisi-i şeriften; efendimiz (s.a.v.)'in diğer insanlara yardım etmenin ve onlar için de hayır dilemenin ne denli önemli bir şey olduğunu öğrenmiş oluyoruz. Ne ilginçtir ki; günümüzde yapılan bilimsel araştırmalar da aynı şekilde başka insanlara yardım etmenin faydalı bir şey olduğunu keşfetmiş bulunmaktadır. İnsan psikolojisi alanında bilimsel araştırma yapan uzmanlar insanlara yardım etmenin ruhsal gerginlikleri azalttığını teyit etmektedir. Öyle ki; insanlara yardım etmek; "endorfin" denilen ve insandaki rahatlama ve mutluluk hissini hızlandıran hormonu geliştirdiğini ileri sürmüşlerdir.
O halde şimdi sormak gerekir: Bu insanlık peygamberi (s.a.v.) acaba bizi dünya ve ahret mutluluğuna yöneltmiyor mu? Öyleyse neden fıtrat dini olan İslam'ın prensiplerine uyma konusunda hassas davranmıyoruz?
Allah resulü (s.a.v.) başta ailesine olmak üzere insanlara karşı son derece cömert davranırdı. Her zaman kadınlara karşı güzel davranmayı tavsiye ederdi. Şöyle buyururdu: "Kadınlara karşı iyi davranın" (Hadisi Buhari rivayet etmiştir). Onun ahlak ve davranışına baktığımızda efendimizin insanların ahlakça en kâmili olduğunu görürüz. Zira onun ahlakı Kuran'dı. Ne ilginçtir ki, bugün ilim bizlere güzel ahlakın faydalarını, özellikle de kişinin eşine karşı olan güzel ahlak ve davranışın faydasını keşfetmiş bulunmaktadır. Son yapılan bir araştırmaya göre aile içindeki huzursuzluğun, direnç zayıflığına yol açan başlıca sebeplerden olduğu ispatlamıştır. Kötü huy aynı zamanda pek çok ruhsal sıkıntıyı da beraberinde getirmektedir. Öyleki aile içi huzursuzluk aynı zamanda kalp krizlerine yol açmakta, özellikle de kalp hastalığı olan hastalara fazlasıyla etki yaptığı tespit edilmiştir.
O halde Allah resulü (s.a.v.)'in bu hadis-i şerifi, onun peygamberliğini doğrulayan bir mucize sayılmaz mı?
--------------------
Abduldaem Al-Kaheel